15 Eylül 2014 Pazartesi

Ali ile Ramazan



Ali, Ramazan'ın hayatındaki tek temizlik ihtimali.
Tek berraklık, güzellik, iyilik çemberi.
Hayatındaki.
Gırtlağına kadar pisliğe gömülse Ramazan, boka bulansa; gözlerinin önünde Ali'yi canlandırarak, Ali'ye aşkını, Ali'nin ona aşkını; hala temiz olduğunu, olabileceğini, kalabileceğini hayal edebilir.
''Sen benim hayatımdaki tek temiz şeysin Ali.'' diyor telefonda bir cumartesi gecesi.


Uzun zamandır arıyordum bu kitabı. Aradığım kitapları kolay bulamam ben nedense. Ulaşılması zor olduğunda daha bir cezbediyor haliyle, okumama değdiyse bir de ..
Arkadaşımın bir de şuraya bakalım demesiyle girdik İstiklal'deki bir kitapçıya.
''Ali ile Ramazan, Perihan Mağden..?''
Üst rafların birinden tutuşturuldu elime kitap. Minik bir hayal kırıklığı, bunca zamandır arayıp da bulamadığım kitap 162 sayfa... Ali ile Ramazan'ın 3. sayfadaki haberlerinin hikayesi, 162 sayfa...
2 saatte okunuyor Ali ile Ramazan'ın hikayesi. Okunmasına okunuyor da yüreğinize oturuyor bazı ifadeler.

ÇARPIK GECE: 2 ÖLÜ
KABLO KOPTU: ÖLDÜ
ÇARPIK İLİŞKİYE 3. KURBAN: TOMARLA MARK NEREDE?

Yazarın deyişiyle, ''büyük gazetelerin'' başlıkları bunlar.
Çarpık ilişki...
Ramazan'ı çarpık ilişkiye iten neydi ki? Hiç tanımadığı bir adama bedenini niye açmıştı Ramazan?
Annesinin onu terk etmesi mi neden? Yetimhanede müdürün tacizleriyle büyümesi mi? 18 yaşına gelince o medreseden bozma yetimhanenin kapısına koyulması mı? ''Devlet baba''nın elinden hiç tutmaması mı yoksa?
Hiç mi suçu yok Ramazan'ın? Var elbet..
Elinden tutsalardı Ramazan'ın yapmazdı o öyle şeyler ama.


Ali var bir de. Hani şu büyük gazetenin attığı başlıktaki 3. kurban.. Şambriyel, Mağarayavrusu, Ormanayısı, Fellah diye lakaplar takmıştı Ramazan ona. Ali darılmazdı ama, biliyordu onu ne kadar çok sevdiğini. Yetimhanenin en safı, en temiziydi o. Ramazan'la beraber aşkın ''en'' halini yaşayan da o'ydu.


Ali ile Ramazan...
Kısa ama acı yaşadılar.
Ve sonuna kadar gerçekti yaşadıkları.




Okuyunuz bu kitabı efendim. Kimi bulursanız da okutturunuz.


10 Eylül 2014 Çarşamba

Özel Bir Şey

Özel bir şeyler can yakar -bazen- bilirsiniz. Tutku mu diyorlar adına, hani vazgeçemezsiniz her an kanattığı halde. Koparttığı halde.. Eksilttiği halde..
Ruhi mazoşistlik genlerimizde var, bolca. Canımız çok tatlıdır ama ruhumuza acı çektirmekten çekinmeyiz hiç. Doyamayız terk edilişlere, aldatmalara.. Sürekli ararız o özel bir şeyi.
Bulursak severiz özel bir şeyi, gerçekten severiz. Sevdiğimizi belli etmeyiz bazen. İlgisizlikle suçlanırız, istediği ilgiyi vaad eden bir sürü kişi vardır çünkü.. Biz niye o bir sürü kişi gibi değilizdir?!  Vıcık ilişkilerin tükenirliğini görebiliyoruzdur belki de. Belki de aşırı ilginin yok ettiği özlemin, kıymeti getirdiğinden haberimiz vardır. Telefonumuza düşen ''Bir yeni mesaj: özel bir şey'' iletisinden heyecanlanmak istiyoruzdur yahut. Bazen özel bir şeye göre çok şey istiyoruzdur. İşte o zaman özel bir şey sadece bir şeye dönüşür ve hayallerin kırık parçalarını bırakıp ardına, gider.



Oh mon dieu! Hiç beceremiyorum bu tarzda yazmayı. Tamam melankolik bir insanım ama şairane bir üslup benlik değil, görüldüğü üzere. Çok mu yapay duruyor ne?! Ya da ergence.. Evet, kesinlikle öyle. İşte tuttu ergen tribim, başlangıcı öyle yapayım dedim. Söz bir daha yapmayacağım, ya da dur ya kime söz veriyorsam.. Amaaan yok söz möz! Neyse, tahmin edeceğiniz üzere bu yazımda ilişkilerdeki 'aşırı ilgi' ve diğer 'basit' sorunlardan bahis edeceğim.

14.15
-nerdesin aşkım
+burdayım aşkım :p
-dalga geç sen, yanında o sürtük var değil mi yine :s
+boş yere kıskançlık yapıyorsun hayatım, blabla benim iş arkadaşım sadece
-ben bilirim o işleri, nyse bişe demiorm bn .ss

14.30
-bu akşam bir şeyler mi yapsak
+bu akşam olmaz cancağzım, blabla'yla mesaimiz var
-oha şimdi mi diyorsun bana bunu, sze mtllklr o zmn .ss
+aşkım :(

14.45
-mesai ne kadar sürecek, başka birileri de olacak mı yanınızda, ne giymiş o sürtük, kesin yavşayacak sana, senin de gözün dışarıda zaten, sen beni eskisi gibi sevmiyosun, hiç yazmıyorsun da zaten. Başlardaki ilgin de yok oldu, nie böle yapıosn yha nie nie !!1!1!!!!!1!
+ben ayrılmak istiyorum.

Tamamen hayal ürünü olan bu ''sonu ayrılık diyaloğu'' olayın kısa bir özeti aslında. Bu diyalogtan yola çıkarak bir kaç çıkarımda bulunalım. 
Sizce bu ilişkideki temel sorun ne? Kıskançlık diyorsunuz. Evet, gereksiz kıskançlık da sorun ama esas mesele ilgi gösterme adı altında yapılan günlük işkence. Vuhhuğ işkence ağır mı oldu dersiniz?! 
Hikayemizdeki - kişisi acayip kontrolcü, ilgi alakayı sadece mesaj atmayla ya da aramayla ölçen ve böylece ilişkiyi tüketen biri.. Diyalogta belirtmedim - kişisi dün de + kişisinden günaydın mesajı almadığı için tamı tamına 3 saat trip dırdırları yapmış. Öyle lanet biri yani.. Lanet falan dedim de alınmadınız değil mi? Siz de biraz öylesiniz ya hani, ondan diyorum!
Bu tiplerin parmakları her an tuşların üzerindedir. Anlık haber isterler, 1 saat sonra tazeliğini yitirip trip atma nedenine girer çünkü o eylem/durum. 
Nerdesin, kiminlesin, ne kadardır ordasın, ne zaman döneceksin, o da gay/lezbiyen mi, sevgilisi var mı, varsa kim, yoksa neden yok, sana mı yavşıyor, yavşamıyorsa neden yavşamıyor,.. Gibi hayal gücünüzü zorlayacak envai çeşit soru sorabilir bu - gibi kişiler. 

Şaka bir yana, günümüz sorunlarından biri de tüketim çılgınlığı ya hani, bu tüketme olayı maddi boyutları aşıp ilişkilere de bulaştı. Hatta sadece ilişkileri değil, birbirimizi de tüketiyoruz.

Boş bir yazı olmasın dedim ve çözüm önerisi getirdim ben de bu soruna.

M E S A F E

Her türlü ilişkide mesafenin korunmasından yanayım. Şahsen bu konuda iyi olduğumu düşünüyorum. Yani dostlarınızla bile aranıza mesafe koyarak çok samimi olabilirsiniz. Garanti ediyorum!
Mesafeler mahreminizi korur, sizi karşı taraf için bitmez tükenmez bir şey yapar, hep keşfedilecek bir yanınızın olmasını sağlar. 
''Tükenmez kalem bile tükenirken siz tükenmeyeceksiniz!''
Siz tükenmedikçe de ilişkileriniz tükenmeyecek. Yani olay bu kadar kolay!



İlişkilerde çığır açacak bu çözümümü kamu kullanımına sunar, uzuuuun uzun ilişkiler temenni ederim.


8 Eylül 2014 Pazartesi

Eş Cins Evliliği..

Malumunuz, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizin de kırmızı alarm veren lakin dile getirilmekten dahi çekinilen sorunlarından (?) biri eşcinsel evlilik. Olayın kültürel/dini boyutuna gelmeden önce hukuki boyutu hakkında bir iki kelam edeceğim.
Eşcinsel evliliklerin serbest olduğu ülkelerin medeni kanunları ayrı olarak eşcinsel evlilikleri serbestleştirmekten ziyade isteyen herkesin evlenebilmesini legalleştiriyor. Yani kanunlardaki evlilik üzerindeki cinsiyet ayrımı kaldırılmış oluyor. Bu da eşcinsel evliliklerin önünü açıyor. Örneğin İspanya'da 2006 yılında anayasada ''İsteyen her kişi, aralarında evlilik bağı kurmakta serbesttir.'' şeklinde düzenleme yapılmış. Lakin eşcinsel evliliğin önü bu düzenlemeyle açılmamış. Mevcut anayasada yer alan  ''Kadın ve erkek kişiler evlilik bağı kurabilir.'' ibaresi anayasa değişikliğinin önüne geçmiş, şansa. Eğer ''Kadın ve erkek kişiler aralarında evlilik bağı kurabilir.'' olsa idi madde, anayasa değişikliğine gidilecekti. Evet, hukukta tek kelime birçok şeyi değiştirebiliyor görüldüğü üzere.
Türk Medeni Kanunu'nda İspanya'nınkinin aksine tahmin edeceğiniz üzere tabii ki cinsiyet engeli var. Yani burada bu tarz evliliklerin legalleşmesi için anayasa reformu şart. Anayasa reformundan önce katetmemiz gereken çoook şey var gerçi. Anayasada laik bir ülke olabiliriz ama pratikte ılımlı teokrasiyle yönetiliyoruz (ılımlı teokrasi? kıçımdan uydurdum, kabul). İslam dininde ve diğer bazı dinlerde eşcinsel birliktelikler lanetlenmiş (vay canına). Lakin bu birliktelikten kasıt, cinsel birliktelik. Hristiyanlık'da da bu böyle.. Ama Hollanda'da adamlar kilise nikahı yapıyor, nasıl yeaa? diyebilirsiniz, haklı olarak. Papazlara göre iki adamın ya da kadının hukuki olarak paylaşımda bulunmasında, beraber yaşamasında ya da evlatlık edinmesinde sorun yok. Aracı oldukları kısım bu yani, yataktaki durumları onları ilgilendirmiyor. Ama bizdeki imamlar niye böyle düşünmüyor ühüüü.. Çünkü pratik İslam'da ileri derecede seksist bir yaklaşım söz konusu her şeye. ''Evlilik eşittir her gece seks.. E anal ilişki lanetlenmiş, o zaman eşcinsel evlilik kaka.'' Oldu canım, sağol!
Eşcinsel evliliğin din açısından pek de sorun teşkil etmediğini ispatladık mı ne?!
Tabi olayın bir de kültürel boyutu var. Çok güzel adetlerimiz, geleneklerimiz falan var değil mi evlilik öncesi? İsteme töreni misal.. Tamam, erkeğin ailesi kızı, kızın ailesinden istiyor 'normalde'. Ee biz ne yapacağız? Kimin ailesi kimi, onun ailesinden isteyecek? Bence kura çekimi çok mantıklı..

-Aaa Berkecan  bak kurada sen çıktın, siz beni babamdan isteyeceksiniz.(gülücük gülücük gülücük)
+Evet aşkım, görüyorum.(gülücük). İç ses: ''Ben babama nasıl dicem bunu ameka''

Kına gecelerimiz var sonracığıma.. Bu durumda kim kimin neresine kına yakacak peki?! Haydi bu da sizin hayal gücünüze kalsın.


Unutmadan, dünyada eşcinsel evliliğin legal olduğu ülkeler;
Hollanda
Belçika
İsveç
Kanada
İspanya
Güney Afrika
Norveç
Portekiz
Arjantin
İzlanda
Danimarka
Yeni Zelanda
Brezilya
Uruguay
Fransa
İngiltere
ABD'nin bazı eyaletleri

Umarım birkaç yüzyıl içinde Türkiye'yi de bu listede görebiliriz. (Benim birkaç yüzyıl daha yaşamam, Türkiye'yi bu listede görmemden daha imkansız değil.)

Bu arada bana sorarsanız Hollanda'da kilise nikahı çok hoş olur. Böyle bir düşüncesi olup da kısmetini bulamayanlarınız varsa ben buradayım haberiniz olsun!


7 Eylül 2014 Pazar

Yalansız Yalan

''Sadece tek bir dünya vardır. Bu dünya hatalı, zalim, çelişkili, yanıltıcı, anlamsızdır. Bu gerçekliği, bu 'hakikati' alt etmek için yalanlara ihtiyacımız vardır. Yaşamak için yalanlara ihtiyacımız vardır.'' -Nietzsche

Bugün bir kitaba başladım. Yalanın hayatımızdaki reddedilemez varlığı, sıradanlığı ve zorunluluğu üzerine temellendirilmiş bir kitap..
Baktığımızda filozoflar arasında tabii ki bir birlik sağlanamamış yalan konusunda da. Ancak temel hatlarıyla, yalanın ahlaki boyutu ve gündelik hayat pratiğindeki etkisi üzerinde durmuşlar hep. Ben de bu yazımı ona göre şekillendireyim o halde dedim ve yazdım.

Önce ahlakın tanımını yapalım derim ben. En basitinden vikipedi amca, 'ahlak, neyin doğru neyin yanlış olduğuyla ilgilenir' diyor. İyi güzel hoş da nedir bu ahlak? Tanrı mıdır ahlak? Evet diyenler biraz dursun şimdi. Müslüman bir ülkede (!) yaşıyoruz, bu yüzden tanrının kitabı olan Kuran-ı Kerim üzerinden gideceğim. Kuran'da yalanla ilgili tahmini olarak 10 ayet geçiyormuş. Tahmin edeceğiniz üzere yalanın ne kadar kötü, şer, yaptırımının büyük olduğundan bahsediliyor bu ayetlerde.
Hepimiz üç aşağı beş yukarı Havva, Adem ve yılan üçlemesinin yasak meyve muhabbetini biliyoruz. ''Yılan beni aldattı, o yüzden yedim.'' dedi Havva. Tanrıya karşı yapılmış haklı bir savunma mı bu? ya da sizce bu hikayedeki aldatıcı kim? Yılan değil. O sadece Havva ile Adem'i meyveyi yemeye teşvik ediyor. Ortada bir yalancı varsa o da tanrıdır. Tanrı, Adem ve Havva'ya, elmayı yerseniz ölürsünüz diyor. Elmayı yiyor ama ölmüyorlar. Bu durumda tanrı da bir yalancı. Ve eğer tanrı bile aldatmadan yapamıyorsa hangimiz yapabilirdik ki?
 Peki insan mıdır ahlak? Bence evet.. Kabul, genel geçer bir ahlak yasasından söz edemeyiz ama hepimiz kendi ahlakımızın ve ahlaki yargılarımızın yaratıcılarıyız. Yalan, ahlaki açıdan bana doğru sana yanlış geliyor olabilir yani. Ama bence dürüstlüğünüzle övünüp de çelişkilerde yüzmeyin. Nasılsın sorusuna verdiğiniz 'iyiyim' cevaplarından kaçında gerçekten 'iyi' idiniz? Ha ben dürüstüm ama arada böyle beyaz yalanlar da söylemiyor değilimcilerdenseniz şayet,
''Beyaz yalan diye bir şey yoktur, yalan hiçbir durumda haklı çıkarılamaz.'' diyor Kant.


''Yalan, gerçek hayatın katlanılmaz sıkıcılığından hoş bir kaçıştır.'' demiş Oscar Wilde. Doğru da demiş hani. Gerçek gerçekten de sıkıcı değil mi ya? Önceki yazımda gözlüklerden bahsetmiştim. Hani bazen bombok olsa da her şey pembe gözlüklerimizi takarız ya, bunun gibi yalanlar da gündelik hayatımızı daha çekilir bir hale getiriyor şahsımca.
Şimdi diyelim ki anneniz bin bir emekle akşama en sevdiğiniz yemeği yaptı. Yemekten bir çatal/kaşık/bıçak/kepçe aldınız ve o da ne?! Ne tadı var ne tuzu, üstelik biraz da dibi tutmuş/yanmış. Birçoğumuz, ağza sürülmeyecek derecede olsa bile bir güzel oturur yeriz onu annemizin hatrı kalmasın diye. Sonra da 'ellerine sağlık anneciğim, çok güzel olmuş.' deriz. Deriz değil mi? Deyin ulen! Hani dürüst olacağım diye kadıncağızın kalbini kırmak, canını sıkmak niye ki?
Örnekte olduğu gibi gündelik hayatımızda cidden önemli bir yere sahip yalan. Hepimizin birbirimize karşı tam anlamıyla dürüst olduğunu düşünsenize? Cinayet, darp, yaralama vakalarındaki artışı varın siz düşünün. Bundan ötürüdür ki kimseye aptal muamelesi yapmadan ve zarar vermeden booool bol yalan söyleyin efendim. Çünkü dediğim gibi, ''Gerçek, gerçekten çok sıkıcı.''




Son olarak okuduğum kitabı merak edenler için,
Doğuştan Yalancı, Ian LESLIE, NTV yayınları.






6 Eylül 2014 Cumartesi

Eureka Eureka !!!


Beklentiyi küçük tut, jelibon ye!










Yeminle buldum. Eureka eureka!!!
Uzun zamandır mutsuzluğuma çözüm arıyordum. Ahan da çözüm.. Bugün Kadıköy'den aldığım, 250 gramı 5 lira olan arabalı, solucanlı, kalpli malpli jelibonlar.. Gerçi amca sordukça ondan da koy, ımm şu da olsun derkene 7 lira bayıldım ama 7 medi demedim yedim, bitirdim hepsini. Yanında da bir şişe miller..ohh.. Endorfin mi dersiniz orgazm etkisi mi dersiniz bilmem ama hala pollyanna gözlüğümle bakıyorum hayata. Kuşlar uçuyor, ağaçlar yeşil yeşil böyle.. Sonracığıma dünyadaki tüm çocuklar mutlu, kadın cinayetleri yok, transeksüeller öldürülmüyor, eşcinseller dışlanmıyor,.. Burası tanrının yarattığı dünya mı ki acaba caba ba ?!


Hepimizin gözlükleri vardır değil mi? Hayır, öyle rey-bın falan değil.. Bazen olaylara ya da genel olarak hayatımıza, mevcut realitisinden değil de görmek istediğimiz gibi bakarız ya.. O gözlükler işte kastım. Pembesi var hani pollyannalar için, siyahı var benim gibi azıcık melankolik olanlar için.. Böyle çeşit çeşit bunlar. Hepsi ruh halimizin görünmeyen aksesuarları aslında. Ha bugün yeşilini takıp tarz yapayım diyemezsin ama. Bir jelibon yersin siyah olur pembe.. Bir mesaj alırsın mor olur bok rengi.. 
İşte bu gözlüklerimiz büyük oranda yalnızca hangi durumda gökkuşağı renklerine bürünür biliyor musunuz?
Küçük şeylerden mutlu olup beklentiyi küçültmekle..
Kanıt mı?

''Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz.'' 

''Beyaz atlı prensi bekleme, seyise razı ol yoksa ata kalırsın.''

Bu da benden:
''Sen daha çok beklersin, jelibon yiyip beklentiyi küçültmeye bak.''





5 Eylül 2014 Cuma

İlk..

Merhaba ehl-i blog alemi!

Şimdi baktım böyle kimisi bir pucca salaşlığı modunda, kimisinde böyle bir entel tavırlar, efendime söyleyeyim New York Times Bestseller yazarı havaları falan a aa dedim benim neyim eksik?!  Sözlük yazarlığı kesmedi beni, haydi bir ekşın olsun diye geldik buralara bundan mütevellit. İyi mi ettik, göreceğiz..

Ya ben bu google uygulamalarına da biraz strangerim aslına bakarsanız. Şimdi ben bu yazıyı bitirip onayladığımda okuyabilecek mi herkes? Ha bir de Zeki Müren de okur mu ki?


Şimdi böyle ilk yazı falan evet ama şunları da söyleyeyim, bu blog eşcinsellik, kediler, fransız dili/kültürü/elitizmi ve hayata dair her şey üzerine şekillenecek, dutluk olarak kalmayacak  buralar yani ona göre !